Makaleler< Geri dönün

Üsküdar Selimiye Camii ve Külliyesi

Mimar-İst, S.38,s.84,85,86,87,88,90,91

Son günlerde TOKİ tarafından gündeme getirilen çakma Selimiye’yi* saymazsak mimarlık tarihimizde iki Selimiye Camii vardır. Bunlardan birincisi hemen hemen herkes tarafından bilinen ve tanınan padişah II. Selim zamanında mimar Koca Sinan’a Edirne’de yaptırılan ve Sinan’ın “ustalık eserim” diye tanımladığı ve gerçekten de bir başyapıt olan Edirne Selimiye Camidir. İkinci Selimiye Camii ise şair, bestekar, reformist padişah III. Selim tarafından Üsküdar’da Selimiye Kışlasının hemen yanı başında ve özellikle de kışlaya hizmet etmesi için inşa ettirilen yapıdır (Bkz. Resim No:1).  Bu Selimiye’yi ise pek azımız bilir ve tanırız. İşte bu yazının amacıda (2004 – 2005) yılları arasında mimarlık ofisimiz tarafından (rölöve, restorasyon ve restorasyon) projeleri hazırlanan ve bu az bilinen – tanınan yapıyı siz okurlara ve mimarlık kamuoyuna daha fazla tanıtılmasını sağlamaktır.

Tarihçe:

Günümüzde Üsküdar Selimiye Kışlasında konuşlanan 1. Ordunun protokol camisi de olarak kullanılan bu yapı Edirne Selimiye camisinden yaklaşık 230 yıl sonra padişah III. Selim tarafından (1802 – 1805) yılları arasında yaptırılmıştır.2 Mimarının kim olduğu tam olarak bilinmemektedir.3 Mimar Ahmet Nurettin Ağa inşaata başlamış, İbrahim Kamil Ağa devam etmiş, mimar Musa Ağa ise tamamlamıştır. Mayıs 1805 tarihli bir padişah fermanında ise Selimiye Camine hizmetlerinden ötürü Foti Kalfa ve oğullarına ayrıcalık (özel imtiyazlar) tanındığı yazılıdır.4 Tüm bunlarda göstermektedir ki camiye çok sayıda mimar, kalfa ve ustanın eli değmiş ve ortaya oldukça gösterişli, III. Selime yakışır nitelikte anıtsal bir yapı çıkmıştır. Selimiye Camii, Selimiye Kışlası yapıldıktan sonra ihtiyaçtan doğmuş ve kışlanın hizmete açılmasından bir yıl sonra camii inşaatına başlanmıştır.5 Osmanlı padişahı kışla ve camiyi yaptırdıktan sonra, yapı ve çevresine akar olarak kullanılabilecek çok sayıda konak ev, kumaş imalathanesi, dükkan ve birde hamam yaptırmıştır. (Resim No:2) Kısacası yenilikçi III. Selim Nizam-ı Cedid askerleri için yaptırdığı Selimiye Kışlasının yanına, camisi, müştemilat ve akarları ile adeta yeni bir yerleşim bölgesi kurmuş ve modern şehircilik örneklerinden ilkini de geniş ve düzgün yollarla, geometrik bölünmüş “ızgara plan” şeması ile bu bölgede gerçekleştirmiştir.6 Günümüzde Selimiye Kışlası, çalışma konumuz olan camii ve müştemilatlar (sıbyan mektebi, muvakkithane, imam ve müezzin odalar, wcler) ayakta olup, dokuma fabrikası, matbaa ve diğer akar dükkanlardan hiçbiri mevcut değildir. Sadece hamamın bir bölümü askeri alanda kaldığı için bugün ayaktadır. (Resim No:3)

Rölöve Çalışmaları, Yapı ve çevresindeki Saptamalar:

Üsküdar Selimiye Camii ve Külliyesinin rölöve çalışmaları 2004 yılında restoratör mimar, mimar, tezhip ressamı, harita mühendisi ve sanat tarihçisinden oluşan yaklaşık 12 kişilik bir ekiple yürütülmüştür.7 Büyük ölçüde lazerli total station ile nokta okumaları yapılan yapıda 15.551 adet nokta tespiti yapılmıştır. Yaklaşık 2.500 adette dijital fotoğraf çekilmiştir. Aletin kurulamadığı veya nokta taşınamayan alanlarda ise geleneksel yöntem ve lazer metre ile çalışılarak rölöve saptamaları yapılmıştır. Ayrıca avluda yer alan tüm ağaç rölöveleri, hazire (mezar taşları) tespitleri tek tek yapılarak, tüm arazi topografyası da (plankote) çıkarılmıştır. Yaklaşık 3 ay süren bu alan çalışmasından sonra rölöve çizimlerine başlanabilmiştir. Buna göre;

Genel yerleşim olarak camii yaklaşık 10.000 m2’lik (10 dönüm) bir avlu içersinde yer alır. Avluya biri asıl giriş kapı olmak üzere dört büyük kitabeli kapıdan girilir. (Resim No:4) Avlunun kuzeydoğu bölümünde şadırvan, muvakkithane, tuvaletler ve sıbyan mektebi (günümüzde Selimiye Halk Kütüphanesi) yer alır. Avlu anıtsal nitelikli ağaçlar ile çevrilidir. Yine bu avluda sonradan yapıldığı anlaşılan bir mermer masa bulunmaktadır. Avlu, çevresindeki sokaklara değişik kotlardan ulaşılır. Bu nedenle asıl giriş kapısında oluşan oldukça yüksek kot farkını gidermek için ikili bir rampa yapılmış ve altına tabutluk yerleştirilmiştir.

Geniş avlunun ortasında yer alan camii yaklaşık 1.250 m2’lik bir alana oturmaktadır. Bu alanın yarısı kubbe altını (sahın kısmı) diğer yarısı ise Hünkar Dairesini oluşturmaktadır. (Bkz. Resim No:5) Selimiye Camii

* “Çakma Selimiye = taklit Selimiye” Basından, Milliyet 6 Ekim 2010, Yapı Dergisi s.348, s.51
 “TOKİ tarafından yapılan bir açıklamaya göre İst. Ataşehir’de TOKİ Konutlarında Edirne Selimiye Caminin birebir kopyası bir camii yapılmaktadır.”

bu özelliği ile büyük bir Hünkar dairesi ile camiyi birleştiren ilk örnek sayılabilir.8 Caminin bu özelliği içinde klasik camii tipolojisi ile XIX. yüzyılda Hünkar Dairesinin egemen olduğu yeni camiler arasında bir geçiş dönemi tasarımıdır denebilir.

Camii yapım tekniği olarak, kenetli kesme taş kaplama ile moloz taş duvardan yapılmıştır. Gövde duvarları ve ana kubbe çepeçevre iki sıralı dövme demirden gergiler ile sağlamlaştırılmıştır.9 (Bkz. Resim 6, 7, 8, 9)

Caminin asıl girişine göre sol yanda kadınlar mahfili ve imam konutu, sağ yanında ise bugün İ. Hakkı Konyalı Kütüphanesi olarak kullanılan Hünkar Mahfili yer alır. Her iki bölümün malzeme ve yapım tekniği ana binadan farklı olarak ahşap strüktürlü kafes sistem olup, üzerleri bağdadi sıvadır. Bu verilere bakarak caminin bu bölümlerinin sonradan inşa edilmiş olabileceği veya sonradan ciddi müdahaleler gördüğü düşünülmektedir.10

Caminin birer şerefeli oldukça narin iki minaresi, girişteki son cemaat kısmının sağ ve sol yanında yer alır. Minarelerin gövdesi, şerefe ve külahı dahil kesme taştan inşa edilmiştir. Külahı kagir olan ilk Osmanlı camilerindendir. Yapının tüm çatı örtüsü kurşun kaplı olup, kurşunların tepelerdeki birleşme noktalarına bakırdan yapılmış ve hepsi değişik boylarda alemler yerleştirilmiştir. (Bkz. Resim No:10)

Dış cephelerde strüktürü ortaya çıkaran kemerler, ağırlık kuleleri, payandalar ve kornişler (silme takımları) gibi yapısal elemanlarda özenli bir taş işçiliği sergilenmiştir. (Bkz. Resim No:11) Tüm bunlar arasında caminin güneydoğu (mihrap) cephesinde yer alan kuşevleri (serçe saray) kendi türünün en seçkin örnekleri arasındadır. (Bkz. Resim No:12) Yapının içi ana mekanda bulunan çok sayıda pencere ve vitray sayesinde oldukça aydınlık ve ferahtır. Ana mekanı, tümüyle masif mermerden (marmara mermeri) yapılmış mihrap, minber ve vaiz kürsüsü gibi Osmanlı / Türk Barok sanatının ustalık eserleri süsler. (Bkz. Resim No:13, 14) Ana mekanın tavan ve duvarlarında ve Hünkar Mahfilinin büyük bir bölümünde Klasik Dönem Osmanlı kalemişlerinin örneklerini görmek mümkündür. (Bkz. Resim No:15) Barok bir yapıda bu tür kalemişlerini görmek yapının bir dönemde geçirdiği onarım çalışmaları sırasında bu kalemişlerinin yeniden yapıldığını ve özgün barok bezemelerin ne yazık ki ortadan kaldırıldığını akla getirmektedir.11  Kubbe altında gövde duvarını bütünüyle saran ve “Fetih süresini” içeren hat sanatının en nadide örneklerinden biri, mermer kabartma üzeri altın yaldız olarak yer almaktadır.

Zemin katta orijinal pencereler ahşap kapaklı olup, doğramaların çoğu değiştirilmiştir. (Bkz. Resim No:16, 17, 18) Üst kat veya tepelik pencereleri ise içte her biri birbirinden değişik renk ve motifle vitray, dışta ise beton dışlık olarak yapılmıştır. Hünkar mahfili ve kadınlar mahfili bölümlerinde ise pencerelerde ayrıca ahşap kafesler kullanılarak ilave bir mahremiyet sağlanmıştır.

Yapının Günümüzdeki Fiziksel Durumu (2004 itibari ile):

Çatı örtüsü olan kurşun kaplama büyük ölçüde yıpranmış, yer yer delinmiş ve yapı birçok bölümden su almaktadır. Bu nem, sıvaları, Hünkâr Mahfilindeki ahşap kısımları ve süslemeleri olumsuz etkilemektedir.

Ana yapı strüktür olarak geçirmiş olduğu tüm depremlere rağmen oldukça iyi durumdadır. Gövdede kullanılan ikili veya dörtlü gergi demirlerinin bu işte büyük katkısı olmuştur.

Dış cephelerde, kesme taş kaplamalar da büyük ölçüde taşın özelliğine (sertlik, kavkılı vb. gibi) bağlı olarak ufalanma, kırılma, çatlama ve yer yer dökülmeler mevcuttur. Özellikle demir kenetlerinin paslandığı yerlerde ve kuzey cephelerinde bu tahribat daha fazladır.

Kubbe ve tonozlarda yer alan bakır alemler kısmen kırık, kısmen düşmüş olup ve hemen hemen hepside oksidasyona uğrayarak, yeşillenmiştir. Yine kubbe üstlerinde yer alan babalar ile ana kubbeyi destekleyen payandalarda, ağırlık kulesi pencere ve sövelerinde kırık, çatlak ve dökülmeler mevcuttur.

Yapının birçok yerinde kullanılan metal aksam (gergi demirleri, kenetler, pencere parmaklıkları, kanca ve milleri gibi...) hemen hemen hepsi paslanmış ve bakım gerektirmektedir.

Bazı dışlık pencereleri ile bir kısım vitray pencere kırılmış ve camii içersine kuşlar girmektedir.

Minarelerin ikisinde de şerefe korkulukları ve gövde duvarlarında ciddi yıpranma ve aşınmalar oluşmuştur.

Avlunun kuzeydoğusunda yer alan müştemilat yapıları (muvakkithane, şadırvan, tuvaletler ve yan bölümleri) çatı, duvar ve düzen olarak özgün durumdan uzaklaşmış, bakımsız durumdadır.

Avlu duvarları, avlu giriş kapıları ve kitabeleri, ahşap ve demir kapıları yıpranmış, onarılmayı beklemektedir. Avlu kapılarında kahverengi ahşap yağlı boya kullanılmıştır.

Yine bu büyük avlunun döşeme kaplaması ve peyzajı caminin mimarisine yakışır durumda değildir. Döşeme kaplaması olarak kullanılan beton parke taşları, avlu kotunu fazlası ile yükseltmiş, çoğu yerde sütun kaidelerini bile kapatır olmuştur.

Avluda abdest muslukları için kullanılan PVC tesisat boruları ve düzeneği hiç de estetik olmayan bir görünüm sergilemektedir.

Caminin ve avlunun genel aydınlatması ve kameralı güvenlik önlemleri iyi niyetli çabalara rağmen çok yetersiz kalmakta, camii görevlilerinin ifadesine göre sık sık hırsızlık olayları yaşanmaktadır. Bunun en son örneği camiye bitişik kütüphaneden yakın zamanlarda el yazması eserlerin çalınmış olmasıdır.

Restitüsyon Bilgi ve Belge Araştırmaları, Restitüsyon Projesi Hazırlaması:12

Restitüsyon bilgi ve belge araştırmaları için Encümen,  Kurul, Vakıf ve Osmanlı Arşivleri, Abdülhamit Albümleri, konuya ilişkin tüm literatür, İ.H. Konyalı Kütüphanesi dahil çeşitli kütüphanelerde araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalar sonucu bulunan fotoğraflar, yazılı kaynaklar ve bilhassa da 1820’li tarihli Thomas Allom’un gravürü restitüsyon projelerini hazırlamada bize yardımcı olmuştur. (Bkz. Resim No:19) Yapının yıllar içerisinde geçirdiği değişiklik ve eklere de zaman zaman değinilmiş ancak ilkesel olarak, yapılış yıllarındaki mimarı biçim ve özgünlük ana hedefimiz olmuştur. Bu bağlamda elimimizdeki en eski ve güvenilir kaynak Thomas Allom’un yaklaşık 1820 tarihli gravürüdür.13 Thomas Allom’un gravürüne yönelik Selçuk Batur’un makalesinde yer yer bazı çekinceler olsa da, konu derinlemesine incelendiğinde bu eleştirilerin fazlaca yerini bulmadığını görmekteyiz. Thomas Allom mimar ve ressamdır. Kendisi çok sayıda yapı da inşa etmiş bir meslek adamıdır. İyi bir gözlemci ve detaycıdır. Selçuk Batur caminin 1960’lı yıllardaki hali ile Allom’un gravürünü çizdiği 1820 tarihli halini karşılaştırarak birçok bölümde uyuşmazlık olduğunu ve mimari öğelerin benzemediğini ileri sürmektedir.14 Oysa geçen süreler içerisinde (1820-1960) camii mimarisinde önemli ölçüde değişiklik ve ilaveler olmuştur. Bunun en açık ve kesin kanıtı ise minare külahlarında görülmektedir. Günümüzdeki minarenin külahları taştan yapılmış ve barok çizgiler taşımaktadır. Oysa caminin ilk yapılışından 1820’lı yıllara kadar (1805-1820) Allom gravüründeki gibi külah sivri ve kurşun kaplı, klasik dönem minareleri ile aynıdır. Şerefenden itibaren kalınlaşan minare gövdesi, şerefe altı iyonik süslemeler ve iyonik sütun başlıkları barok mimari ile uyum göstermekte ve üslup birliğini tamamlamaktadırlar. Minarelere ilişkin belge ve verileri incelediğimizde gerçekten de minarelerin ilk önce Allom gravüründeki gibi kalın gövde ve sivri kurşun külah ile yapıldığı, ancak bilahare III. Selim’in kalın minareleri beğenmemesi üzerine, taşların dış yüzeylerinin traşlandığını (yontulduğunu) ve bunun sonuncunda da her iki minarenin şiddetli bir lodos fırtınası sonucu 1823 yılında yıkıldığını bilmekteyiz. 15 Yıkılan bu minarelerin yerine ise bugün gördüğümüz külahı taş olan ve şerefe altı süsleri sadeleştirilmiş yivli minareler inşa edilmiştir. XIX. yüzyıl başını düşünerek hazırladığımız Restitüsyon projesinde de minarelerin kurşun külahlı, kalın gövdeli ve süslü şerefeli olarak önerilmesi kaçınılmaz olmuştur.

Avluda yer alan müştemilatlara gelince;
Allom gravüründe ne yazık ki caminin sadece bir cephesi resmedilmiştir. Diğer cepheler ve özellikle de müştemilatın olduğu kısım hiç görülmemektedir. Bu konuda elimizdeki en güçlü kaynak Osmanlı-Türk sanatına bilhassa da tarihi eserlere gönül vermiş bir üstattan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’den gelmektedir. Süheyl Ünver Selimiye Camii Hünkar Mahfilinin bir kısmını, müştemilatların (muvakkithane, şadırvan, müezzin odaları, sübyan mektebi vb. gibi) büyük bir bölümünü oldukça gerçekçi bir anlatımla suluboya olarak resmetmiştir.16 (Bkz. Resim No:20) Rölöve bilgileri ve bu resimlerin ışığında müştemilat odalarının demir ve plastik olan pencereleri özgün hale getirilmiştir. Abdesthane ise XIX. yüzyıl anlayışı ile yeniden düzenlenmiştir. Bugün bir karmaşa halinde olan (kurşun + kurşun taklidi şap, marsilya kiremit, alaturka kiremit, cam, eternit, rufoline vb. gibi) çatı örtüleri, çağına ve yapıların mimarisine uygun bir biçimde çözülmüştür. Yine bugün açıkta bırakılan tuğla saçak, sıbyan mektebindeki ve Süheyl Ünver’in resmindeki gibi sıvalı eğrisel bir barok saçağına dönüştürülmüştür.

Bu doğrultuda yapının hiyerarşik mekan şemasını oluşturan kapalı mekan (kubbealtı), yarı açık – yarı kapalı mekan (son cemaat kısmı) ve nihayet açık mekan (avlu) düzeni açığa çıkarılmış ve son cemaat bölümünün camlarla kapatılan cepheleri açılmıştır.

Restorasyon Projelerin Hazırlanması:

Ünlü gezgin, ressam ve mimar Allom’un gravüründen yola çıkarak hazırladığımız Restitüsyon projesi bugünkü yapıdan oldukça farklıdır. Bu da yapının Allom gravüründen bu yana (1820) bir hayli değişikliğe uğradığını göstermektedir. Yapı üzerindeki bu radikal değişiklikleri, yine yapıya ait XX. yüzyıl fotoğraflarında da aşama aşama gayet net olarak görmekteyiz. Tüm bu somut olgulara karşın yapının günümüzdeki görünümü de 200 yıllık geçmişinin izlerini taşımakta ve “ dönem belgeseli ” olarak değer kazanmaktadır. Bu süreçteki değişimlerin bir kısmı yapısal zorunluluk sonucu olduğu gibi, (çatı örtüsü form değişikliği, alemlerin kaldırılması, fırtınadan yıkılan minare külahının yeniden yapılırken değiştirilmesi, taşıyıcı mermer sütunları yıkılan abdest alma saçağının tümüyle kaldırılması gibi), keyfi isteklerin sonucunda da ortaya çıkmaktadır. (Yerden ısıtma sistemi için döşemeye çimentolu şap dökülmesi, son cemaat revaklarının demir doğrama ve renkli camlarla kapatılması, cami içine sunta müezzin ofisi yapılması vb. gibi) Yapısal zorunluluk bir noktaya kadar kabul görebilir, ancak keyfi edinimi anlamak olanak dışıdır. Örneğin camii mekan hiyerarşisindeki üç tip mekan (kapalı mekan = sahın, yarı açık mekan = revaklar ve son cemaat, açık mekan = avlu) ortadan kaldırılmış ve tüm yarı açık kısımlar kapatılmıştır. Bu türden değişikliklerin kabul edilmesi ise olanaksızdır. Kısaca özetlersek 2004 yılında hazırlanan Üsküdar Selimiye Camii Restorasyon projelerinde yapıya yararlı olan (hem yapı fiziği ve hem de estetik olarak uyum sağlayan ve bilimsel koruma anlayışı ile çatışmayan) süreç içerisindeki değişimler dönem belgeseli olarak da kabul edilerek korunmuş, yapıya zarar veren ve görüntü kirliliği yaratan unsurlar ayıklanarak kaldırılmıştır. (Bkz. Resim No:21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29)

Sonsöz Yerine:

Yaklaşık 7 ay boyunca çalışma ekibimizin üstün gayret ve performansı ile hazırlanan tüm projeler ilgili, Koruma Kurulunda 20.03.2007 tarih ve 2375 sayılı ile onaylanmıştır. Uygulama aşamasına gelince proje müellifi olarak, tarafımıza haber verileceğini ve mimari mesleki kontrollük (M.U.S.) yapacağımızı beklerken bir de ne haber alıyoruz ki yapı (2008 – 2009 yılları arasında ihale edilmiş ve bizden habersiz restorasyon çalışmaları tamamlanmıştır. Ne yazık ki bu denli emek ve bilgi birikimi aktarılan ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2. Ulusal Mimarlık Koruma Ödüllerinde (2007) Teşvik Ödülü alan bu projenin uygulama sürecinde çalışma ekibimiz yapının ne şekilde restore edildiğini izleme, inceleme ve denetleme olanağı bulamamıştır.

Proje ekinde hazırlamış olduğum restorasyon raporunun sonucunda “umarım ve dilerim ki bu denli özenli bir çalışma sonucu hazırlanan rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ve projedeki öneriler yine aynı duyarlılıkla uzman ve deneyimli kişi / kişilerce onarım aşamasında da ve restorasyon sürecine yansıtılır” demiş, cümlelerimi bitirmiştim. Proje müellifinin bile uygulama sürecine katılmadığı ya da katılmasının istenmediği bir ortamda, yukarıdaki mesleki duyarlılık ve sorumluluğu içeren çağrılarımın dikkate alındığından ciddi biçimde kuşku duymaktayım.

Kasım 2010
Acar Avunduk / Y.Mimar 
 

Dipnotlar:

1  İst. Selimiye Camii ve Külliyesi rölöve, restitüsyon, restorasyon proje ve raporları 2004 – 2005 yılları arasında “AVUNDUK MİMARLIK” tarafından hazırlanmıştır.

2   “Hadikatül – Cevamiye” göre Üsküdar Selimiye Camine (1801 – 1802) senesinde, bina emmi Uzun Hüseyin Efendi nezaretinde başlnamış ve 05.04.1805 tarihinde tamamlanmıştır. Yine aynı kaynakta “tamamlanmasından birkaç hafta sonra ise padişah III. Selim ve maiyeti tarafından selamlık, etmişlerdir” diye anlatılmaktadır.

3  Mimarı konusunda biraz tereddütler vardır. Örneğin Kevork Pamukciyan bir makalesinde Selimiye Caminin mimarını Hassa mimarı Foti Kalfa olarak göstermekte ve buna bağlı olarak padişah tarafından mükafat olarak bazı imtiyazlar tanındığını yazmaktadır. Üsküdar Selimiye Camii mimari kimdir s. 21-23 Kevork Pamukciyan
Ancak bir kısım tarihçilere göre ise bu mimarın adı hiçbir eserde geçmemektedir. 1801 senesinde Hassa mimarbaşı Ahmet Nurettin Ağa idi. Bir sene sonra ise İbrahim Ağa baş mimar olmuştur. 1803 – 1805 arası ise mimar Musa Ağa baş mimar olmuştur. Dolayısıyla bu mimarlar Selimiye Camini yapmışlardır diye bir görüş sunulmaktadır. Yüzyıllar Boyunca Üsküdar Camii ve Mescitler s. 328-329 Cilt 1, Mehmet Nermi Haskan, Üsk. Belediye Yayınları

      4    Kevork Pamukciyan “Üsküdar Selimiye Caminim mimari kim?” adlı makalesi s. 21-23

5    Selimiye Kışlası (birinci kışla) 1800 yılında başladı. Kısmen ahşap olan bu kışla 1812’de yandı II. Kagir olan kışla ise 1825-27 yılında yapılmıştır. Ağırlıklı olarak mimar Krikor Balyan’ın eseridir.

6   Üsküdar Selimiye semtinin İstanbul’daki batılı örnekleri gibi, geometrik ızgara bölünmeli ve parkları, yolları ve yapıları ile ilk düzenli mahalle örneği olduğu görülmektedir. Selçuk Batur, Üsküdar Selimiye Camisi makalesi s. 1, Doğan Kuban İstanbul’un Tarihi Yapısı, koruma Yöntemleri, İst. Büyük Nazım Plan Bürosuna sunulan rapor. İst. Şubat 1969 s. 64-65, Mimarlık Dergisi 1970 5. Sayısı

7  Üsküdar Selimiye Camii ve Külliyesi proje çalışmalarında yer alan Avunduk Mimarlık ekip arkadaşlarımız şöyledir; Acar Avunduk (Y.Mimar/Proje Müellifi ve Proje Yürütücü), Eda Uğur Selçuk (Mimar), Kıvılcım Tarım Doğdu (Mimar), Eylem Efe (Mimar), Gülçin Kılıçarslan Kurşun (Mimar), Pınar Aksoy (Mimar), Burcu Arpacı (Mimar), Müge Meriç (Y.Mimar), Salim Merkaül (Mimar), Berrin Doğan (Restoratör), Gül Deniz Çokcan (Restoratör), Aslı Varol (Restoratör)

8  Sayın Doğan Kuban’a göre Selimiye Camii, büyük bir Hünkar kasrı ile camiyi birleştiren ilk örnek sayılabilir. Osmanlı Mimarisi s.544, Doğan Kuban YEM Yayınları

      9    Bkz. Kesitler ve gergi demirleri

Üsküdar Selimiye Caminin de bütün gövdeyi saran ve yaklaşık 2 – 2,5 metrede bir geçen, içi dolu, dövme demirler ile adeta sarıldığı [(70 mm x 110 mm) x 2 adet] tespit edilmiştir. Bu demir kuşakların yığma duvarları çekme kuvvetine ve yatay yüklere karşı korumak amacı ile yerleştirildiği düşünülmektedir. Her bir demir kesitinin yaklaşık 70 ton çekme kuvvetine karşı koyduğu düşünülürse, yapının bu konudaki önlemlerinin ne kadar ciddi ve doğru saptanmış olduğu görülmektedir. Nitekim yapı 1999 Gölcük depreminden hiçbir hasar almadan atlatabilmiştir.

10  Arşiv araştırmalarında ve yapı üzerindeki araştırma raspalarında yapının özellikle kütüphane ve hünkar mahfili bölümünde rabitz telli porland çimentolu onarımlara rastlanmıştır. 1802 – 1805 aralığında henüz porland çimento bulunmadığı ve yapım faaliyetlerinde kullanılmadığı düşünülürse bu onarımlarını 1920 – 30 sonrası olduğu ortaya çıkacaktır. Yapılan arşiv araştırmalarında Vakıflar Bölge Müdürlüğünce 1950-60, 1970-80 ve en son 1990’lı yıllarda yapı üzerinde çeşitli onarımlar yapıldığı saptanmıştır.

     11  Barok yapıda Klasik dönem bezemeleri…
    Vakıf arşiv araştırmalarında 1950-60 yılları onarımları sırasında yapının büyük ölçüde bezemelerin elden geçirildiği öğrenilmiştir. Ancak bezemelerin bu dönemde mi değiştirildiği, yoksa daha önceki dönemlerde mi değiştirildiği tam  olarak öğrenilmemiştir. Ama bilinen odur ki bir dönem “barok bezemenin” restoratör meslektaşlar tarafından fazla benimsenmeyip, birçok dönem yapısı bezemesinin “klasik dönem” bezeme anlayışı ile değiştirildiği doğrultusundadır.

12 Bu camiye ilişkin tarihçe, belgesel ve arşiv araştırmaları değerli sanat tarihçi Hayri Fehmi Yılmaz tarafından yapılmıştır.

      13  Bkz. Thomas Allom (mimar-ressam) hakkında bilgi İst. Ansiklopedisi Cilt 1, s. 206

14  Selçuk Batur Üsküdar’da Selimiye Camii s.381, dipnot 10 İsmail Hakkı Uzunçarşılıya Armağan T. Tarih Nurumu Basımevi – Ankara 1988

      15  Ayvansaraylı Hüseyin Efendi s.600, Hadikül-Cevamiye

      16   Üsküdar Selimiye Camii Suluboya resimleri
      10. VII. 1961, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver
        
4. VII. 1956, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver
                   
1945, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver

KAYNAKÇA
 
Ayda AREL, Onsekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılaşma Süreci, İstanbul 1975
 
Hüseyin AYVANSARAYİ, “Hadikatü’l Cemavi” İstanbul Camileri ve Diğer Dini-Sivil Mimari Yapılar, Ankara 2001
 
Betül BAKIR, Mimaride Rönesans ve Barok, Osmanlı Başkenti İstanbul’da Etkileri, Ankara  2003
 
Selçuk BATUR, “Selimiye Camii” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 6. Cilt, S: 512-515
 
Selçuk BATUR, Türk Tarih Kurumu Yayınları, “İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan” Makalesi, VII. Dizi, Sayfa 375-396, Ankara 1988
 
Mustafa CEZAR, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul 1972
 
S. DENEL, Selim III’ün Biyografisi, İstanbul 1964
 
Nuran İNCİ, “18. Yüzyılda İstanbul Camilerine Batı Etkisiyle Gelen Yenilikler” Vakıflar Dergisi, Sayı XIX, Ankara 1985, Sayfa 232-236
 
Doğan KUBAN, Türk Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme, İstanbul 1954
 
İbrahim Hakkı KONYALI, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Cilt I Sayfa 259-267, İstanbul 1976
 
Yılmaz ÖNGE, “İstanbul Camilerinde Hünkar Mahfilleri”, Önasya, Cilt 4, Sayı 40, Sayfa 8-11, 1968
 
Tahsin ÖZ, İstanbul Camileri, Ankara 1962
 
Necdet SAKAOĞLU, “Selim III”, Yaşamları ve Yapıtları ile Osmanlılar, Cilt 2, Sayfa 517-521, İstanbul 1999
 
A. Süheyl ÜNVER, Süheyl Ünver’in İstanbul’u, Sayfa 204-206, İstanbul 1996
 
Gravürlerle Türkiye, İstanbul 2 Sayfa 170,172, İstanbul 3 Sayfa 94,103, Ankara 2002
 
Mehmet Mermi HASKAN, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Cilt 1 Sayfa 323-332, Cilt 2 Sayfa 1393
 
Üsküdar Hatırası, Sayfa 16,36,49,58,76, Üsküdar Belediyesi, İstanbul 2003
 
Meydan Larousse, Cilt 11 Sayfa 156-157, 1973
 
Perihan SARIÖZ, Bir Zamanlar İstanbul, Sayfa 239, İstanbul 1996
 
Pervititch Haritaları, 1930

Fotoğraflar, Librery of Congress Prints and Photographs Division Washington, D.C. 20540 USA, Alman Arkeoloji Enstitüsü